Ana içeriğe atla




İLKOKUL 1. SINIFA BAŞLARKEN…

Çocuklarımızın bazılarının anaokullarına gittiği, bazılarının evlerinde anne baba okullarını sürdürdüğü ama sonuçta ilkokula başlama yaşlarının geldiği bir dönemde sizlerle biraz okul olgunluğu ve okul seçimi süreciyle ilgili paylaşımda bulunmak istedim.

2022-2023 Eğitim öğretim yılında, Eylül 2016 öncesinde doğan çocuklarımız artık ilkokul sıralarına oturacaklar. Çocuklarımızın bazıları anaokulu rutinini sürdürürken bazıları pandemi dönemine özgü, ebeveynlerin haklı kaygılarıyla bu süreci evde tamamlıyorlar. Anne babalardan sık sık duyduğumuz üzere, anaokuluna devam etmeyen çocuk 1. Sınıfta zorlanır mı, RAM raporu mu alınmalı bir sonraki sene mi devam etmeli? Bu soruların cevabı çocuğa özgü farklılıklar gösterse de ben sizlerle genel bilgileri paylaşarak söze başlayayım.

İlkokul 1. Sınıfa başlayacak olan ve en az 69 aylık olan öğrencilerden, beklenen performansı sergileyebilmesi için belli bir okul olgunluğu beklenir. Öncelikle yaşıtlarıyla ve büyükleriyle iletişim kurması, kendini ifade etmesi, taleplerini duygularını sözel olarak anlatabilmesi beklenenler arasında ilk sıradadır. Çocuk günün yaklaşık 8 saati ebeveynlerinden ayrı vakit geçirecek ve bu zaman diliminde çözmesi gereken birçok problemle karşılaşacaktır. Okul öncesi eğitimde edindiği kazanımlar ve ailelerin tutumları problemle baş etme becerisini geliştirirken çocuğa yol gösterici olacaktır.

Birden çok dersle ve öğretmenle karşılaşacak, öğretmenlerin dersin kazanımlarına dair ifade ettiği yönergeleri takip edecek ve beklenen davranışları yerine getirecektir. Başta ev ödevleri olmak üzere sorumluluklarını bilincinde ve takibinde olarak ertesi güne hazırlıklı olarak başlayacaktır. Bu nedenle okul öncesi eğitim bahsettiğim sorumluluk bilincinin oturması için en değerli kaynaktır.

Temel ihtiyaçlarını giderecek, acıktığında ya da susadığında bunu ifade edecek, kendi yemeğini yiyecek, tuvalet temizliğini tamamlayacaktır.

Kendi duygularını ifade etmede uygun dili kullandığı gibi arkadaşlarını dinleme ve anlamada da nazik, sabırlı ve uyumlu olacaktır. Sırasını bekleyecek, yardımsever ve saygılı davranacaktır. Öfkelendiğinde zorba davranışlar sergilemeden öğretmeninden yardım istemeyi öğrenecektir.

Buraya kadar yazdıklarımı okuyunca diyebilirsiniz ki Burcu Hocam, biz bu davranışların çoğunu yetişkinlerde bile göremiyoruz. Çok ama çok haklısınız. Göremiyoruz çünkü aslında bu temel nezaket kurallarının erken çocukluk yıllarında kazandırıldığını göz ardı ederek, çocuktur yapar deyip aslında eğitebileceğimiz davranışlara dokunmadan çocuğumuzu bir üst öğrenim ortamına en önemlisi hayatın tam da ortasına gönderiyoruz. O da tabi biraz daha bedel ödeyerek bu davranışları kazanmak zorunda kalıyor.

Bakın daha bilişsel yeterliliğe gelmeden birçok şey paylaştım. Psikolojik Danışman olarak okullarda 22. yılımı çalışırken tek bildiğim bilişsel özelliklerin, en üst seviyede olsa bile psiko-sosyal denge olmadıkça, okulda uyum adına çok da bir işe yaramadığı. Okuma yazma öğrenmenin alt yapısı olarak tabi ki ince kaslarda belli bir gelişim seviyesi olmazsa olmaz. Kalem tutmak, makasla kesmek, parmaklarla minik hareketler yapmayı becerebilmek buna bağlı. Sesleri tanımak, duyduğu sözü tekrarlayabilmek, ayrıntılara dikkat etmek ve her geçen gün dikkat süresini artırabilmek öğrenme sürecinin yapıtaşı. Ama tekrar dikkat çekmek isterim ki çocuğunuz isterse 1000’e kadar tek nefeste saysın, arkadaşlarına sürekli vuran bir çocuk olduğu sürece, siz de gerekçe olarak ama arkadaşı da ona vurmuş dediğiniz sürece, okul hayatının kabuslarından kurtulmanız çok da kolay görünmüyor.

Öncelikle anne baba olarak sizlerin bir ilkokul ebeveyni olmaya hazır olmanız çok önemli. Son dönemde ailelerden sıkça duyduğum bir söz var ‘çocuğum mutlu olsun yeter’… Aslında çok iyi niyetle ve şefkatle kurulmuş bir ebeveyn sözü bu, ben de sevgiyle gülümseyerek kabulle karşılıyorum ama sonra ekliyorum görüşmelerimde ‘Okullar mutluluk enstitüsü değildir’. İçimizde olmayan mutluluğun dışarıdan verilmesi mümkün değildir. Mutluluk çocuğa okul aile toplum olarak katabileceğimiz bir farkındalık meselesidir. Okul bu anlamda, çocuğun kendisini tanımasına, güçlü yönlerini görmesine, zayıf yönlerini geliştirmek için yapabileceklerini keşfetmesine ayna tutacaktır. Karşılaştığı problemleri çözmeyecek, çözmesi için bir anahtar verecektir sadece. Aslında mutluluk kavramı ilkokula başlayana kadar çocuğun yetiştiği ortam vasıtasıyla çoktan şekillenmiştir bilinçaltında. Bundan sonrası okul aile işbirliğiyle varsa düzeltilmesi gereken yönleri törpülemek, güçlü yönleri gerçek parlaklığına kavuşturmak.

Evet, ilkokul yılları hem çok temel hem de anlatılmaz, yaşanır. Bu özel dönemde birçok çocuk okula devam edemedi, siz de bu durumdaysanız yalnız değilsiniz. Naçizane önerim yaşı gereği zorunlu olmayan her çocuğun önümüzdeki yıl okul öncesi eğitimi alması. Anne baba olarak çocuğunuzu objektif olarak değerlendirmeniz kolay değil, acaba kimlerle sınıf arkadaşı olacak peki onlardan geri mi kalacak gibi birçok sorunuz var eminim. Bunun en doğru çözümü öncelikle yukarıda yazdıklarımı dikkate alarak çocuğunuzu bir ebeveyn olarak değerlendirmeniz sonra da gideceği ilkokulun Psikolojik Danışmanıyla ya da dışarıdan bir uzmanla görüşerek Okul Olgunluğu testi yaptırmanız. Uzman görüşü ve test sonuçları sizleri biraz daha objektif cevaplarla buluşacaktır.

Çocuğunuz ilkokula başlarken gideceği okulu seçmek içinde birçok kriter barındırıyor. Hep söylediğim gibi iyi okul, kötü okul yoktur; doğru okul vardır. Doğru okul gezip gördüğünüzde, ilgili kişilerle konuştuğunuzda ‘evet çocuğumu bu kuruma emanet edebilirim’ dediğiniz okuldur. Bu sebeple muhakkak yüz yüze iletişim kurmanızı ve kafanızdaki soruları önceden belirleyip kayıt görüşmelerine hazırlıklı gitmenizi öneririm.

Sözün özü, ilkokula başlayacak olan çocuğunuza psiko-sosyal ve bilişsel anlamda dengeli bir alt yapı oluşturabildiyseniz, zorbalığı değil sevgi dilini öğretebildiyseniz yeni öğretim yılında çocuğunuz ilkokul sıralarına oturmaya hazır demektir.

2022-2023 Öğretim yılında ilk ders zili çaldığında çocuklarımızın yüz yüze eğitimde, o güzel kahkahalarıyla sınıfları doldurması ümidiyle…

Bu blogdaki popüler yayınlar

  AŞK'a Dair... Yine yeniden sıcacık bir Merhaba :) En son yazımda verdiğim müjdeli haberden sonra farkettim ki uzun bir ara vermişim ve Ocak ayının sonuna gelmişiz. Ocak bitiyorsa bu, sürekli sevgiliye ve aşka dair konuşacağımız Şubat'ın geleceğini müjdeler ve tabi konu böyle olunca mumlar yakılır, kalp figürleri masaya yerleştirilir ve yeterince iyi bir aşk yazısı yazmak için klavyenin başına geçilir... İnsanlık var olduğu sürece mutluluğu tanımlamaya çalışmış ve ona giden yolu her döneme her kültüre özgü farklı yollarla anlamlandırmaya çalışmıştır. Aşk da böyledir, insanın olduğu yerde muhakkak 'Aşk Nedir?' sorusu vardır. Keyifli sohbetlerin, anıların, tebessümlerin, dolu dolu gözlerin her daim bir yerinde kendini ortaya koyar, selamını verir ortama... Evet hepimiz biliriz ki aslında ne kadar insan varsa, o kadar da farklı tarifler vardır Aşk'a dair... Genel olarak 'bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu' gibi bir tanımı ...
                                        YARGILAMAK YERİNE ANLAMAK… Güneş sıcacık gösterdi yüzünü epeydir. Yaz mevsimine aşık olan ben her fırsatta buluşuyorum güneşin sarısı, denizin mavisi, doğanın yeşiliyle. Sadece kış, bahar değil geride kalan, maskeli mesafeli ve ağır öyküleriyle geçen kocaman iki sene… Çocuklarımıza sevgiyi, sıcacık duyguları, tebessümü anlatmamız gerekirken maskelerle mimiklerimizi kapattığımız, başkalarına yaklaşmanın ölümcül olabileceğini öğretmek zorunda kaldığımız çok uzun bir dönem. Kirlenmek güzeldir derken takıntılı bir biçimde el yıkamayı zorunlu kıldığımız çocuklarımız. Bu dönemin etkilerinin bilinmezlerini uzun yıllar göreceğimiz belli ama şimdi makul tedbirlerle bol bol gülümseyeceğimiz, özgürce nefes alacağımız sevdiklerimizle keyifle vakit geçireceğimiz yazın tadını çıkarma vakti… Bir taraftan yeni mevsimin insanlığa dair kabulü sevgiyi neşeyi say...
 VAR BİR HAYALİMİZ 2022’nin ilk blog yazısıyla tüm güzel yüreklere sıcacık tebessümlere Merhaba 😊 Hayalsiz hedef olur mu?  Hayaller sadece birer rüya balonu mudur?  Sizce hedeflerin ayağı daha mı yere basar?  Hayalperest olmak pek aylakça algılanırken ulaşmaya çalıştığımız hedeflerimizin olması bizi daha mı profesyonel kılar? Birbiri ardı sıra ekleyeceğimiz birçok sorunun cevabı aslında hem ailemiz tarafından yetiştirilirken hayal ve hedef kelimelere yüklenen anlamlara hem de yaşamsal deneyimlerimize göre farklılık gösterir. İnsana İyi Gelen Sözlerin ilk kartı der ki… "Yepyeni bir dönüşüm yılı var önünde, tıpkı bir hediye kutusu gibi özenle sarılmışçasına. Hadi bir kâğıt ve kalem al eline. Yaz bu dönüşümden beklentilerini, dök bütün duygularını, anlat ona. Sonra da katla kâğıdını ve koy odanın en özel yerine, kendini tamamlanmış hissettiğinde okumaya… En az 3 hedef belirle kendine. Daha önce denemiş ve gerçekleştirememiş olabilirsin, ya zamanı şimdiyse… Sağlığın içi...