BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM
Yeni mevsim, yeni başlangıçlar derken, yeni yazı yeni yaşımla ilgili olmazsa olmaz dedim ve elimde bol köpüklü, bu aralar sade içmeye çalıştığım kahvemle aldım kalemimi elime…
Yeniden Merhaba…
Takvimler 21.10.2020’yi gösterirken, bugün benim 43. kez, canım annem ve babamdan doğum hikayelerimi sanki ilk kez duyuyormuş gibi heyecanla dinlediğim o özel gün. Yarın 44’ümden ilk günümü almış olacağım. Kutlamaları hep sevdim ben. Yüklenen anlamlar tek günlere sığdıralamasa da ben o tek günlük sembolize günleri olabildiğince kutlamayı seçtim ve mümkünse doya doya şımarmayı.
İnsan ömrü saptamalarla, hissedişlerle, fark edişlerle, iyi kilerle ve keşkelerle geçip duruyor günbegün… Benimki de öyle işte, herkes gibi genel ve yine herkes gibi bana özel… Geçenlerde 10 yaşımdaki kızım sordu ‘Anne, hayatında geçmişle ilgili neyi değiştirmek istersin?’ diye. Böyle bir soruyu ondan beklemiyordum ama belli ki kendisinin de bir cevabı vardı. Bir an düşündüm ve dedim ki ‘Hiçbir şeyi’. Tüm an’lar bana aitti hepsi artık ‘ben’di. Her biri o an için olması gerekendi ve seçimlerin en iyisiydi. Pişmanlıklar ders almak içindi, keşkeler bir sonraki ‘iyi ki’yi yaratmaya vesileydi.
Aynı soruyu ben ona yönelttim ve dedi ki oldukça kararlı bir ses tonuyla ‘Dedeme o uçağa binme derdim ve şimdi bizimle olurdu’. Duyduklarıma inanamadım bu duygusunun farkında değildim. Dedesi Şehit Binbaşı Pilot, eşim 11 yaşındayken uçağı düşmüş ve tabi o uçak şimdi torununun özleyişine konu olmuş. Gözlerim dolu dolu sımsıkı sarıldım ve tabi çok daha derinlere götürdü kızımın bu hayali beni. İlla ki vardır dedim bende de böyle majör keşkeler ama işte zaman öğretti ki ya da kendimizi avutmak için seçtik ki her ‘keşke’ dengeyi korumak içindi ve sihirli bir anlamı vardı.
Her doğum günümde en çok sevdiğim, bir akşam öncesi yaşama dair çıkarımlarımı gözden geçirmek olur. Bu sefer güzel olan sizin gibi güzel yüreklerle paylaşıyor oluşum. Bu kez yeni yaşıma, bloğuma tema olan ve şu anda hayatımın merkezine iyice oturan yeterince iyi olma hali kavramı ile giriyorum. Yeterince ve kıvamında iyi olma halinin kişiyi huzura ve dengeye tatlı tatlı kavuşturduğunu derinlerde hissederek.
Fark edişlerime baktığımda hayatın bize getirip dayattığı ‘en iyi’ olma halini kendinin en iyi versiyonu olma bilincine evriltmek, kendini bilme ve öz kabul olmadan gelişimin dirençlerle perdeleneceğini bilmek yeterlilik ve değerlilik duygularımı besledi. Küçük adımları asla küçümsememek gerektiğini fark etmek hatta küçük adımlar olmadan büyük yolların gidilemeyeceğini bilmek başladığım işleri sebatla bitirmekte bana ışık oldu. Yüreğine iyi gelen şeyi yapmanın hatta şanslıysan meslek olarak seçmenin ve bu iyi gelen her neyse hep yapmanın, tutarlılıkla ve kararlılıkla devam ettirmenin sonunun, başarıdan başka bir şey olamayacağını keyifle deneyimledim.
Her ne kadar çalışma koşullarımda birbirinden değerli yüzlerce insan tanıdıysam da özel yaşantımda genel olarak ailesiyle vakit geçirmeyi seven kendi kabuğunda, içsel yolculuğunda olmayı seçen biri oldum. Çok sevdiğim arkadaşlarımla araya yollar yıllar girse de kaldığımız yerden devam edebilmek içten ve keyifli oldu hep. Çevresel ya da duygusal olarak hep yanımda yakınımda olanlar niyetine samimiyetine güvendiklerim, saygılı bir üslupla yargısız yüksüz birlikte gülüp ağlayabildiğim dostlarımdı.
Aslında kendimi tanıdıkça, hele ki psikoloji ve psikodrama hayatıma girdikten sonra, müzikle sanatla ruhumun köşelerini törpüledikçe son yıllarda çok daha fazla suya erdi ayaklarım. Dört yıldır yaşadığım yeni şehirle büyükşehirin keşmekeşinden kurtulmuşluğuyla daha da özgürleştim. Anbean kendini sevmeyi öğretti hayat. Benim keşfim bütün programın bunun üzerine kurulu olduğunu anlamamla oldu esasen. Yani kendini tanımak ve bilmek, olduğun gibi kabul etmek ve sevmek, bu sevgiyle birlikte her şeyle herkesle bütünleşmek ve yeterince iyi olmak kıvamında yeni adımları pozitife odaklanarak atabilmek… Anladım ki yaşamın getirdiği sıkıntılarla baş ederken kendi koruyucu kalkanlarını bilmek, gücünün ederinin farkında olmak çok daha rahat çıkarıyor insanları düzlüğe. Ama suçlamadan yüzde yüz yaşamımızın sorumluluğunu alarak, hayatımızın direksiyonuna geçerek.
Hayal kurmayı çok sevdim hep ama öyle dalıp gitmekle gelen kayboluşlarla değil. Her gerçekleşen olgunun bir hayalle başladığı bilinciyle. Bu bilinç benim kavuştuğum hayallerimi arttırdı, ruhumun dokusuyla uyumlanan her şeyi bir bir hayatıma getirdi ve tabi bana ruhumun dokusunu daha iyi öğretti öyle ki henüz kavuşamadıklarımın da doğru zamanı beklediği kanaatindeyim.
Yemek pişirmeyi severim ve kekik en sevdiğim baharattır. Tadı yakışan her şey kekiklenir benim mutfağımda. Lezzeti ve kokusu büyüleyicidir. Mutfağımın başköşedeki baharatı kekikken, hayatımın kekiği de ‘şükretmek, teşekkür etmek’ oldu. Yaşamımda var olan her şeye, herkese şükretmek… Hayatıma kattıkları değer için sonsuz şükranın huzur duygusuyla ve bir şeylerin yokluğunu azlığını hissettiğimde varlığına olan teşekkürlerimi sunuşumla, bir anda azlık çokluk kavramlarının hayatımda dengelenmesi, yaşayarak deneyimlediğim en sihirli lezzetlerden biri oldu, tıpkı zeytinimi süsleyen kekik gibi…
Ana menüde ailem oldu hep tabi…
Ailem, sevgiyle bağlanan kökler ve yine sevgiyle oluşturduğum çekirdek ailem… Eşim, hayal arkadaşım… Hayatımın anlamı Deniz Kızım… Her türlü nazımı çeken kıymetlilerim bu yazı ve yeni yaş siz olmadan olmaz ama size dair yazacaklarım bu yazıya sığmaz… İyi ki varsınız… İyi ki sizsiniz…
Ve yaşam menümün en sevdiğim diğer lezzeti de Türk Kahvesi oldu. İçerken sonsuz haz aldığım ama bir süre sonra sanki hiç içmemişim gibi burcu burcu burnuma gelen kokusuyla vefalı dostum kahvem….
E o zaman hadi… Günün bu saatlerinde eskiyen yaşımı biten köpüklü kahvem gibi sonlandırırken anneme, babama, kardeşime teşekkürlerimle; tüm akrabalarım, dostlarım ve bu özel günümde benim satırlarıma ortak olan sen değerli okuyucuma ve güzel kalbine kucak dolusu sevgilerimle…
Sahne senindir 43… Keyif, sağlık ve bolca kahkahayla gelmen dileğiyle…
Psk. Dan. Burcu KÖSE
