BEN DEĞERLİYİM, BEN YETERLİYİM…
Özgüvenin temelini tanımlayan iki
önemli kavram…
Kişinin kendisinin, her şeyden önce
insan olma değerinin farkında olması. Hep vurguladığım gibi yeterli olduğu
şeylerin bilincinde ama aynı zamanda geliştirmesi gerekenlerle barışık olması…
Öz değerlilik, ana rahmine
düşmeden önce ebeveynin bebeğini istemesiyle, kabulüyle başlıyor aslında. Anne
bebeğini kucağına aldığı andan itibaren bedenine kodladığı her türlü şefkatli,
sıcak dokunuş, kulağına söylediği bir ezgi, ihtiyaçlarını giderirken dokunma ve
konuşma tonu hepsi önemli birer motif öz değerlilik algısında.
Bebeklikten çocukluğa geçişle
birlikte, okul, öğretmen kavramlarının çocuğun hayatına girmesiyle öz yeterlilik
algısı şekilleniyor. Bilinçli bir anne baba tutumuyla, hayatın getirdiklerini
ruh sağlığı ölçütlerinde karşılaması öğretiliyorsa çocuğa, benlik algısı olumlu,
öz değerliliği yüksek bireyler yetişiyor. İşler yolunda gitmediğinde psikolojik
sağlamlığı ölçüsünde bir sonraki duruma evriliyor insanoğlu. Ancak tutumlar
farklı olduğunda, birey büyüme döneminde gerçekten anlaşıldığını, duyulduğunu
hissetmediğinde neler oluyor peki? Anne baba koşullu sevdiğinde, olduğu gibi
kabul etmediğinde, ihmal ve istismar söz konusu olduğunda öz değerlilik, öz yeterlilik
motifi bozulmaya başlıyor ve tabi öz saygı zayıflayarak benlik algısında yerini
alıyor.
Benlik algısı bozulduğunda kişi,
kendini yaşadığı hemen hemen her şeyde suçlama eğilimine giriyor. Genelde
çekinik bir tavır sergiliyor, ne yapsa önce kendisi yeterli bulmadığı için zaten
başkalarından da kabul görmüyor. Kabul görse bile mükemmeliyetçi tavrından
dolayı yine kendisini farklı bir kısır döngüye sürüklüyor.
Kime sorsak, kendisini zaman
zaman değersiz önemsiz yetersiz hissettiğinde neler anlatıyorsa işte öz değerliliği
düşük bireyler bunu yaşamının genelinde böyle algılıyor.
Bireyin bu kısır döngüde
kendisini yeniden sevgiyle büyütmesi, kabul etmesi ve küllerinden yeniden doğması
aslında bir terapi sürecini gerektiriyor ancak kalemim yettiğince bu durumu
daha iyiye, yeterince iyiye evriltmek için bazı öneriler paylaşmak istiyorum
sizlerle bu yazımda.
Her şeyden önce sağlıklı ve
motive edici alışkanlıklar edinmek hayatı renklendiren önemli bir adım. Bir
tane bile varsa sahip olduğumuz bir yetenek, beceri veya keyif alanı yaşamımıza
azar azar da olsa dahil etmek iyi hissetme halimizi arttıracaktır. Yoksa da
bildiğimiz bir yetenek bunu keşfetmeye çalışmak ayrı bir olumlu serüven
esasında.
Kişinin kendisiyle ilgili takdir
edilecek noktalara odaklanması ve bunu yaparken de kendisini aşağıya çeken
negatif içseslere kulağını tıkaması gereklidir. Pozitif yönlerini yazması,
deneyimlediği olumlu anları hayatının merkezinde tutması, sosyal çevresini
olumlu yönlerini pekiştiren kişilerden seçmesi ona öz değerliliğini yükseltmek
için güç verecektir. Yeni kişilerle tanışmak, insanlara karşı kibar olmak,
olumlu benlik algısını destekleyecek kişilerle yakın olmak, bireyin
geliştirmesi gereken yönleriyle daha barışık olmasına yardımcı olacaktır.
Hatalar ve olumsuz durumlarla
karşılaşıldığında bunları bir öğrenme fırsatı olarak görmek, çıkarılacak derse
odaklanmak ve bir sonraki süreç için somut bir eylem planı belirlemek, kişinin
yeterlilik algısını olumlu yönde etkileyecektir. Bu durumda bireyin, kendisini
başkalarıyla kıyaslamak yerine kendi içindeki gelişime odaklanması gereklidir.
Bu liste alt alta uzayıp
gidebilir ama esas olan kişinin kendisini bir insan olarak sevilmeye layık
görmesidir. Bir insanın kendisine verebileceği en iyi hediye budur ve çok
kıymetlidir. Aynı zamanda değişime dönüşüme olan direncin ikincil kazançlarının
da farkına varabilmek bir uzman desteği gerektirir aksi takdirde konfor alanı
bir tuzak olmaktan öteye gitmeyecektir.
Hiç kimse mükemmel değildir esas
olan kendimizin en iyi versiyonu olabilmektir. Ama biliyoruz ki bu iyi
hissedişe bol köpüklü bir kahve harika gelir ;)
Sevgiyle kalın, umutla kalın…
