Ana içeriğe atla

 


AŞK'a Dair...
Yine yeniden sıcacık bir Merhaba :) En son yazımda verdiğim müjdeli haberden sonra farkettim ki uzun bir ara vermişim ve Ocak ayının sonuna gelmişiz. Ocak bitiyorsa bu, sürekli sevgiliye ve aşka dair konuşacağımız Şubat'ın geleceğini müjdeler ve tabi konu böyle olunca mumlar yakılır, kalp figürleri masaya yerleştirilir ve yeterince iyi bir aşk yazısı yazmak için klavyenin başına geçilir...

İnsanlık var olduğu sürece mutluluğu tanımlamaya çalışmış ve ona giden yolu her döneme her kültüre özgü farklı yollarla anlamlandırmaya çalışmıştır. Aşk da böyledir, insanın olduğu yerde muhakkak 'Aşk Nedir?' sorusu vardır. Keyifli sohbetlerin, anıların, tebessümlerin, dolu dolu gözlerin her daim bir yerinde kendini ortaya koyar, selamını verir ortama...

Evet hepimiz biliriz ki aslında ne kadar insan varsa, o kadar da farklı tarifler vardır Aşk'a dair... Genel olarak 'bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu' gibi bir tanımı olsa da, biliriz ki o 'kimse' her zaman karşı cins değildir ve 'şey' kavramı da neredeyse sonsuzdur.

Ben Aşk'ı tutkulu bir teslimiyet olarak hissettim hayatımda, büyük bir hayranlık, bitmeyen bir duygu yoğunluğu, adeta kalbim koca bir evreni içine alacak sonsuz büyüklükteymiş gibi... Saf bir sevme hali, hem çok güçlü olma hem de bir o kadar hassasiyet ve çabuk kırılma ihtimali... Her kimse ya da her neyse onun varlığında kendini yeniden anlamlandırma ve birlikte bir yangın yerinde yoğrulma hali... Her duygunun en üst seviyede yaşandığı kısmi bir keyifli delilik durumu...

Devamı geldiğinde saygıyla ve bilinçle gerçek sevgiye evrilen, tıpkı bir sanat gibi her anında, acısıyla tatlısıyla, yeni yaratımları deneyimlemenin keyfiyle devam eden bir oluş biçimi... 

Konu ilahi aşk, anne babaya aşk, tabir-i caizse organik aşk olunca, tadı da dozu da çok farklı ve önemli bir psikolojik sağlamlık sebebi. Ben aşkın en gerçeğini kızımı doğurduğumda, onu hemen göğsüme koyduklarında ağlaması kesildiğinde hissettim. Beni biliyordu tanıyordu ve doğduğu  anda o gürültü o seste tek güvenli yer annesinin kucağı, kalp atışı ve kokusuydu. O an gerçekten Tanrı'yı, yaratılışı, varoluşu bütün derinliklerimde hissettim ve en üst seviydeki 'iyi ki' anımdı o benim.

Diyor ya Dostoyevski, 'Sevmek güzel birinde Aşk'ı aramak değildir. O kişide, bilmediğin bir anında kendini bulmaktır' diye. Karşı cinse duyulan aşkın anlamı da bu oldu benim için... Aslında  kendini,  sevdiğinin seni yüreğine koyduğu yerde yeniden bulmak ve varoluşunu anlamlandırmak. 

Şubat ayının ilk yarısı, Sevgililer Günü planlamalarını yapmakla geçer çoğu ilişkide. O en üst seviyede hissedilen duygu için kutlama anı yine olabildiğince özel olmalıdır. Batı kültüründen tüm dünyaya yayılan bu günün tarihçesiyle ilgili bilgi her yerde var ben burada yazmayacağım ama daha önceki yazılarda belirttiğim gibi bu günü kutlamayı çok sevdiğimi söylemeden geçmeyeceğim.

Evet bir gün değil her gün birbirimize özen göstermek, her zaman birbirimize ait anları özel kılmak ama bu günü de olabildiğince kırmızı kutlamak oldu hep tercihim. Ama o gün benim için 'Sevgi' günü oldu hep ve mümkün oldukça gün içinde yüreğimde sevgisini hissettiğim herkese 'Kutlu Olsun Sevmek' diyebilmek en keyiflisiydi...

Şubat ayına girerken bu özel ve enteresan dönemin kara bulutlarına inat, ışıldasın diye kalbimin güneşi, ben yine heyecanlıyım 14 Şubat'ta sevgiyle dokunabilmek için güzel yüreklere... Bitmesin hiç umut, sevgi... Çalalım, söyleyelim Aşk'a dair her ne varsa...

İnsana İyi Gelen Sözler de böyle yazıldı işte... Kalplere dokunsun, öze giden yolculuklara ışık tutsun diye... İnsan aşkıyla yaratandan ötürü... Ve bu kez Şubat ayı boyunca Aşk adına buluşacak yeni sahipleriyle... 

O zaman yüreğimizin tüm yoğun duygularıyla karşılayalım Şubat'ı AŞK ile, ve gülümseyelim uzaktan da olsa sevdiklerimize 'Kutlu Olsun Sevmek' diye diye...

Kalp şeklinde köpüklenmiş kahvelere...




Bu blogdaki popüler yayınlar

                                        YARGILAMAK YERİNE ANLAMAK… Güneş sıcacık gösterdi yüzünü epeydir. Yaz mevsimine aşık olan ben her fırsatta buluşuyorum güneşin sarısı, denizin mavisi, doğanın yeşiliyle. Sadece kış, bahar değil geride kalan, maskeli mesafeli ve ağır öyküleriyle geçen kocaman iki sene… Çocuklarımıza sevgiyi, sıcacık duyguları, tebessümü anlatmamız gerekirken maskelerle mimiklerimizi kapattığımız, başkalarına yaklaşmanın ölümcül olabileceğini öğretmek zorunda kaldığımız çok uzun bir dönem. Kirlenmek güzeldir derken takıntılı bir biçimde el yıkamayı zorunlu kıldığımız çocuklarımız. Bu dönemin etkilerinin bilinmezlerini uzun yıllar göreceğimiz belli ama şimdi makul tedbirlerle bol bol gülümseyeceğimiz, özgürce nefes alacağımız sevdiklerimizle keyifle vakit geçireceğimiz yazın tadını çıkarma vakti… Bir taraftan yeni mevsimin insanlığa dair kabulü sevgiyi neşeyi say...
 VAR BİR HAYALİMİZ 2022’nin ilk blog yazısıyla tüm güzel yüreklere sıcacık tebessümlere Merhaba 😊 Hayalsiz hedef olur mu?  Hayaller sadece birer rüya balonu mudur?  Sizce hedeflerin ayağı daha mı yere basar?  Hayalperest olmak pek aylakça algılanırken ulaşmaya çalıştığımız hedeflerimizin olması bizi daha mı profesyonel kılar? Birbiri ardı sıra ekleyeceğimiz birçok sorunun cevabı aslında hem ailemiz tarafından yetiştirilirken hayal ve hedef kelimelere yüklenen anlamlara hem de yaşamsal deneyimlerimize göre farklılık gösterir. İnsana İyi Gelen Sözlerin ilk kartı der ki… "Yepyeni bir dönüşüm yılı var önünde, tıpkı bir hediye kutusu gibi özenle sarılmışçasına. Hadi bir kâğıt ve kalem al eline. Yaz bu dönüşümden beklentilerini, dök bütün duygularını, anlat ona. Sonra da katla kâğıdını ve koy odanın en özel yerine, kendini tamamlanmış hissettiğinde okumaya… En az 3 hedef belirle kendine. Daha önce denemiş ve gerçekleştirememiş olabilirsin, ya zamanı şimdiyse… Sağlığın içi...